8 Mart 2009 Pazar

2009 Şubat sayıları


Merhabalar,

Şubat 2009 sayıları biraz geç gelmişti, birde üstüne diğer işler birikince maalesef bu sayıları anca sizlere ulaştırabiliyorum. Bee Culture (Arı Kültürü) ‘nün bu sayısında arıcılıkta ilkbahar konuları yer alıyor. Bunun yanında yine ilginç konular var elbette. İlk önce Arı Kültürü Şubat sayısındaki yazılara yer vermek istiyorum. Latshaw’ın yenilikçi ve karşılanabilir cihazı ile suni tohumlama, Polen kesesinin kırılması, Polen Gücü, yeniden Kovan Çökme Bozüklüğü, Tozlaşma üzerine, Kanada’da ticari kraliçe üretimi, Politik tozlaştırıcılar, Amerikan Yavru Çürüklüğü, Vitellojenin-balarısı fizyolojisindeki rolü, Kış arıcılığının gerçekleri olarak sıralanabilir. Bu populer yazılar yanında bu sayıdan itibaren Arı Kültürü Arı Kültürünün Bilimi adı altında bilimsel makalelerde yayınlamaya başlamıştır. Bu sayıda 4 adet bilimsel makale yer almaktadır. 1. Varroa kontrolünde kolay erkek yavrunun atılması için geliştirilmiş iki kraliçeli sistem: Kule Kovanlar, 2. Misisippide farklı toprak yapısına sahip iki arılıktaki küçük kovan kınkanatlı (Aethina tumida Murray) populasyonu, 3. Varroa destructor istilasının koloniye kraliçe arı kabulü üzerine etkileri, ve son olarak 4. Küçük kovan kın kanatlısı Aethina tumida Murray (Coleoptera: Nitidulidae) bulunan kovanlarda kışın polen besleme yapılma riski.

Amerikan Arıcılık Dergisi Şubat sayısında ise neler yer almakta, ilk bakışta göze çarpan ve arıcıların hoşuna gidebilecek olan yazılar olarak, Gezginci arıcı, şu an arıcılığa başlamak için iyi bir zaman mı?, Arıclar grubu olarak kraliçe arı üretimi, Pudra şekeri yöntemi varroa kontrolü için, tatlı ve güvenli ama gerçekten çalışıyor mu? Yeni teknoloji arı çipi, yeni yöntemlerle arı bilimi sayılabilir.

Yine tekrarlıyorum eğer yukarıda bahsettiğim yazılardan ben güncel ve önemli olduğunu düşündüğüm bir yazıyı ilerideki günlerde sizlerle paylaşacağım. Sizin fikirlerinizde önemli o yüzden geribildirimde bulunursanız o konudan da kısaca bahsedebilirim.

Saygılarımla…

7 Mart 2009 Cumartesi

Böcek öldürücüleri, arılar ve temel petek

Merhabalar,

Sizlere bu yazıda “Bee Culture, Ocak 2009” sayısındaki “böcek öldürücüleri, arılar ve mum” isimli Jennifer Berry’nin yazısından alıntılar yaparak konuyu özetleyeceğim. Nedeni ise şu geçen haftalar da iki arıcılık toplantısı vardı birisi Zonguldak-Ereğli diğeri ise Sakarya-Hendek’te yapıldı. Yine arıcıların en çok sözünü ettiği konu hangi ilacın kullanılması gerekliliği! Nasıl ve neden sorularından ziyade isim verir misiniz? Bize en iyi ilacı söyler misiniz? Bu yazı işte bu sebeplerden dolayı seçildi. Ayrıca bir bilimsel çalışma kontrollü olarak nasıl yapılır? Sorusuna da bu yazı ile cevap verilmiş olur düşüncesi ile sizlere gerçekten önemli olan bir konuyu aktarmak istiyorum.

ABD Tarım bakanlığından alınan destekle yapılan projede balarılarında kenelerin (varroa) kontrolünde kullanılan ilaçların yan etkilerinin araştırılması konu edinilmiş ve balarısı populasyonlarının büyümesi, bal üretimi, yaşam uzunluğu, ve tarlacılık özellikleri yanında yavru yaşamasına, arıların öğrenmesine ve kraliçe arı kokusuna verdikleri tepkiler araştırılmıştır. Bu çalışmada elde edilen ilk sezon sonuçları tamamlanmıştır.

Çalışmada 6 farklı deneme ve 48 kovan kullanılmıştır. Denemelerde ise Apistan, CheckMite, Mavrik, Taktic, bakır naftalin, ve kontrol grubu (herhangi bir kimyasal yok). Bu denemelerde ilaçlar ilkbahar ve güz uygulanmıştır. Uygulanan aktif kimyasala gelince: fluvalinat (Apistan ve Mavrik), kumafos (CheckMite) ve amitraz (Taktic). Her üç kimyasal Varroa kontrolünde kullanılmakta, ancak Mavrik ve Taktic balarıları için üretilmemiş olmasına rağmen, arıcılar tarafından kullanılmaktadır (Ülkemizde de aynı sorun yaygınca bulunmaktadır).

Çalışmaya başlamadan önce iki önemli konuyu sorgulamak gerekiyordu. İlki çalışmaya temiz temel petekle başlamak gerekliydi ki sonrasında kalıntı miktarlarını düzgün ölçebilsinler. İlk basamakta ticari olarak satılan temel peteklerin analizi yapıldı. Ancak ilk kötü sonuç burada ortaya çıktı, ABD de ilk 5’teki firmalardan alınan ve analiz edilen temel peteklerde kumafos, fluvalinat ve amitrazın parçalanmış haldeki kalıntıları tespit edilmişti.

İkinci basamakta ise cesaret edilip “kimyasal kullanmadığını ve temiz olduğunu” bildiğimiz arıcı dostlarımıza temel petek ya da ham mum sorduk. Bunun sebebi bu arkadaşların hiçbir şekilde ilaç ya da kimyasalı kullanmaması idi. Onların örnekleri de analiz edildikten sonra maalesef yine belirlenebilir düzeyde kumafos, ya da parçalanmış hali kumafoz ozon ve fluvalinat tespit edildi. Bu miktarlar her ne kadar küçük olursa olsun, bize temel petekler ya da mum içerisinde bu kimyasalların varlığını bildiriyordu (Acaba Ülkemizde durum nedir hiç merak eden var mı?).

Fakat bu temiz olduğunu bildiğimiz ve hiç kimyasal kullanmayan arıcılara bu kimyasallar nasıl gelmişti? İki fikir öne sürebiliriz. Birincisi yakın komşu arılıktaki kimyasal uygulama yapılan kovan arılarının aynı bahçede tarlacılık yapması sonucu kimyasalı çiçeklere bırakması ve temiz arılıktaki kovanlardan çıkan arıların bu çiçekleri ziyareti sonucunda bu kimyasalları alıp kovanlara getirmesidir. İkinci fikir olarak ise bu kimyasalların temel petekler ile birlikte gelmesi olasılığıdır. Her iki temiz arıcı arkadaşımızda temel petekleri ticari firmalardan almaktadır.

Bu şekilde araştırıcılar temiz mum kaynağı bulmak için ABD’den Brezilya’ya kadar yol almış ve toplanan peteklerin incelenmesi sonucunda yukarıdaki kimyasallar değil ama başka bir sürü farklı kimyasal tespit edilmiştir. Sonunda mum aramayı sonlandırmışlar ve çıtalara yaklaşık 1.27 cm (1/2 inç) genişliğinde mum püskürtülmemiş plastik başlatıcılar koymuşlar ve çıtalara 4 adet tel çekerek örülecek olan peteği sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Geri kalan işi arılar son derece güzel bir şekilde yerine getirmişlerdir. Ancak araştırıcıların karşılaştığı yegane sorun eğer kovan belli açılarla eğildiği zaman örülen petekler diğer çıtalarla birleştiğinde sorunlar yaşandığı da araştırıcılar tarafından birdirilmiştir.

İkinci önemli konu ise Varroa durumunun sorgulanmasıdır. 6 uygulama grubundan 4 tanesine ilaç uygulaması yapılmış ve diğer ikisi bakır naftalin ve kontrol grubunda herhangi bir ilaçlama yapılmamıştır. İlaçlama yapılanlar kolonilere hem ilkbaharda hem de sonbaharda kimyasal uygulama yapılmıştır. Bu kolonilerde kontrol altına alındığı düşünülen varroa diğer iki kolonide ise inanılmaz artacak ve sonucu etkileyebilecektir. O yüzden kimyasal olmayan bir uygulama yaparak varroayı kontrol etmek gerekmektedir. Hemen kimyasal olmayan bir uygulama olan pudra şekeri yöntemi uygulamaya geçilmiştir.

Her pudra şekeri uygulaması sonucunda yapışkan kağıtlar da alt tahtaya sürülerek düşen Varroa sayısını kaydetmişlerdir. Kimyasal uygulaması yapılan kolonilere ise etikette belirtildiği üzere ilkbahar ve sonbaharda uygulama yapılmıştır. Kasım ayında kumafoz, fluvalinat ve bakır naftalin verilen kovanlarda çok ilginç bir şekilde varroa sayısı ekonomik sınırın çok ama çok üzerinde çıkmıştır.

Yazının bundan sonraki yaklaşık bir sayfalık kısımda ise yazar yukarıda test edilen ilaçların özelliklerinden bahsetmekte ve kimyasal yapıları, zararları gibi konuları işlemektedir. Bu adı geçen kimyasalların tamamı zararlı ve böcek öldürücüdür. Hatta bazıları Mavrik ve Taktic bir çok yararlı böceklerinde ölmesine neden olmaktadır. O yüzden bu kısımları geçip daha çok arılarla yapılan çalışma sonuçlarını vermeye devam edeceğim. Özellikle de diğer çalışmalarda elde edilen sonuçları aktaracağım..

Bu tür bir çalışmanın yapılmasındaki en önemli amaçlardan birisi arıcılar arasında kraliçe arılardaki sorunlardan (kraliçe gözü -ana yenileme- üretimindeki artış ve ayrıca bazı kolonilerin de kendi kraliçelerini üretememe durumu gibi) dolayı araştırmacılar kullanılan kimyasal maddelerin (kumafos ve fluvalinat) kraliçe ve erkek arılar üzerindeki yan etkilerini araştırmaya başlamışlardır.

1999 yılında Rinderer’in grubu Apistan (varroa ilacı, etken madde fluvalinat) ilacının erkeklerin yaşamında %9.4’lük bir azalmaya neden olduğunu tespit etmiş bunun dışında da diğer negatif etkiler bulunmuştur. Bu kötü etkiler birey ağırlığındaki düşüş, mukus bezleri ve sperm kesesi ağırlığının azalması, ayrıca sperm sayısındaki azalma olarak sayılabilir.

2002 yılında ise ABD’de bir grup bilim adamı değişik konsantrasyondaki kimyasallara (fluvalinat ve kumafos) maruz bırakılan mumlarda yetiştirilmiş kraliçe arılardaki etkileri araştırmıştır. Araştırmada alınan ilk sonuç yüksek dozlardaki konsantrasyonlarda yetiştirilen kraliçelerin ağırlıklarının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azalmış olduğu görülmüştür. Her ne kadar arıcılar hiçbir zaman bu kadar yüksek dozda kimyasallar kullanmayacak olmasına rağmen, arıcıların yanlış kullanımdan dolayı kolonilerde çok yüksek dozlarda bu kimyasalların varlığı ve sürekli bu ilaçların kullanılmasından dolayı bu yüksek konsantrasyonlara ulaşmak söz konusudur. Aynı araştırıcılar kumafos’un diğer yan etkilerini de araştırmışlar ve kraliçe gelişimi sırasında vücut ve yumurtalık ağırlıklarının düşük olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca kovanda kraliçe gelişimi sürerken bir kumafos çubuğunun kovana verilmesi, alışılmadık davranışlara ve fiziksel anormalliklere dolayısı ile de yüksek derecede ölümlere sebep olmuştur. Bu araştırma ve diğerlerinin sonucuna göre şu kanıya varılmıştır: kovanda kraliçe gelişimi sürerken koloninin kimyasallara maruz bırakılması kraliçe sağlığına istatistiksel olarak anlamlı negatif etkiler yaratmaktadır.
2 yıl sonra aynı tipte bir çalışma tekrar edilmiş ve belirli konsantrasyonlarda kumafos kraliçe gözlerine verilmiştir ve kraliçe gelişmesini tamamlamaya bırakılmıştır. ABD’de geçerli limit olan 100mg/Kg kumafoslu gözlerde büyüyen kraliçelerin %50’si kovan tarafından kabul edilmemiştir. Kimyasal dozu 10 kat arttırıldığında ise (1000mg/Kg) oluşan kraliçelerin hiçbirisi kovan tarafından kabul edilmemiştir. Burada kumafos’un yaptığı etki üzerine iki düşünce yer almaktadır.

Birincisine göre kimyasal arıdan arıya kovana yayılmakta ve arılardan hemşire arılara kadar gelmekte, direk zehir ile temasa halinde olan kraliçeye bakımdan sorumlu bu hemşire arılar, bu zehiri algıladıkları anda gelişmekte olan kraliçe gözünü imha etmekte ya da eğer bakire kraliçe oluşmuşsa onu da dışarı atmaktadırlar. Ya da ikinci görüşe göre kumafos direk olarak kraliçe gözü inşa edilen mum içerisine girmekte ve arılar bu kimyasalı algıladıkları anda kabul etmemektedir.

Dr. Collins yukarıda anlatılan çalışmayı bir ileri basamağa götürmüştür. Yaptıkları çalışmada kraliçenin gelişeceği mum gözleri bilinen kumafos konsantrasyonlarına (0-1000mg/Kg) maruz bırakılmıştır. Daha sonra genç arı larvaları bu gözlere aktarılmış ve gelişimini tamamlaması beklenmiştir. Daha sonra hücreler çiftleştirme kutularına 21 gün süreyle bırakılmış ve sonrasında 6 ay süre için üretim kovanlarına aktarılmıştır. Ya da aktarılmayan kraliçeler disekte edilip sperm kesesi çiftleşme başarısı için incelenmiştir. Kumafos’lu hücrelerde yetiştirilen kraliçelerin ağırlıkları daha düşüktür. 1000 mg/Kg kimyasala maruz bırakılan hücrelerde yetişen kraliçelerin biri hariç tamamı gelişimini tamamlayamamıştır. 100mg/Kg kumafos’a maruz kalmış kraliçelerin %50 sinden fazlası kovana kabul edilmemiştir. 6 ay sonra kovanlarda hala bulunan kumafos’lu hücrelerde yetişmiş kraliçe sayısı %75 azalmıştır.

Sadece kraliçeler değil, aynı zamanda erkek arılarda kimyasaldan etkilenmişlerdir. Yapılan bir araştırmada bu kimyasalların erkek arıların ürettiği spremlerin canlılığı konu edinilmiştir. Reçetedeki kullanma dozuna (kumafos) gelişimi süresince maruz bırakılan erkeklerde eşeysel olgunluk istatistiksel olarak azalmış, sperm canlılığı örneklemenin yapıldığı altı hafta boyunca azalmıştır.

Bu noktada arıcılık tarihimizde (ABD arıcılığı), fluvalinat ve kumafos belli bir amaç görmüş olabilir. Varroanın başlangıç yıllarında kolonilerin nasıl öldüğü ve kimyasal kullanılmadan arıcılık yapılamadığını hatırlayabilirsiniz. Bununla beraber zaman içerisinde araştırıcılar, arıcılar ve de arılar Varroayı ya da diğer bitleri azaltmanın metotlarını bulmuşlardır. Yukarıdaki yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı gibi bu kullanılan ilaçların tamamı arılarımıza zarar vermektedir daha başka kanıta ihtiyaç var mıdır? Hasta, küçük, incecik kraliçelerin acemi ve yeteneksiz erkekler ile çiftleşmesi sonucunda koloninin kraliçeyi hasta yeni bir kraliçe ile değiştirmesi hiç kimsenin kovanlarında istemeyeceği bir olaydır.

Arılarda kullanılan kimyasallarla ilgili çalışmalar devam etmektedir ve sonuçlar alındıkça yazıları buralarda görebilirsiniz.

Kıssadan hisse henüz kesin bir çözüm olmadığına göre bu kimyasal ilaçların kullanımı elbette devam edilecektir, herkes kendi düşüncesi ölçüsünde bu ilaçları öyle ya da böyle kullanılacaktır. Ancak makalede de sözü edildiği gibi fazla kullanım, yanlış kullanım ya da çok kullanırsam daha iyi olur gibi düşünceler maalesef yukarıda ortaya konulan sorunları da beraberinde getirmektedir.

Ümit ediyorum ki bu yazı arıcılara bazı bilgiler vermiştir.

Bir daha ki konuda buluşmak üzere…

Saygılarımla,

8 Şubat 2009 Pazar

Bayer ve Arıcılar Buluştu

Merhabalar,

Arı Kültürü dergisinin Ocak 2009 sayısında önemli bir yazı Randy Oliver tarafından yazılmıştır. Sadece iki arıcımız yorum göndermiş ve ikisi de bu konuya değinilmesini istediğinden dolayı bende bu konuya değinmekte fayda görüyorum. Daha önce de Koloni Çökme Bozukluğu üzerine yazılan yazıda da bu konu kısaca dile getirilmiş ve sorunun büyüklüğü vurgulanmıştı. Bunun üzerine Bayer arıcılarla bir toplantının gerekliği ve karşılıklı bilgi alış verişinin önemli olacağını anladığını sanıyorum. Bu toplantıda konuşulanlarda Randy Oliver tarafından yazıya dökülmüştür. Sizlere bende bu yazıyı elimden geldiğince Türkçe aktarmaya çalışacağım ve ülkemizde bu konu ile ilgili neler olup bittiğini yazmaya çalışacağım.

Oriinal Makale:

Oliver R. (2009) Bayer & Beekeepers Meet. Bee Culture 137(1): 21-22.

Neonikotinoid böcek öldürücüleri son zamanlarda balarılarına olan etkilerinden dolayı medyada çok fazla yer bulmakta ve Avrupa’da sokaklarda protesto edilmektedir. Koloni Çökme Bozukluğunun tespitinin ardından arıcılar Bayer’i bu yeni ürünlerinin (Neonikotinoid böcek öldürücüleri) kovanlara ve balarılarına olan öldürücü etkisi üzerine olan etkilerini sorgulamaktadırlar.

Bu soruya daha iyi cevap verebilmek için araştırıcı Dr. Jerry Bromenshenk (Montana-Missoula Üniversitesi), Bayer Ekotoksikoloji baş araştırıcısı Dr. David Fischer’i 11 Kasımda Taho gölü güneyinde yapılan Kaliforniya Devlet Arıcılar Birliği toplantısına davet etmiştir. Bu toplantıdaki birleşimin amacı tarafsız olarak arıcıları, araştırıcıları ve Bayer’i bir araya getirerek böcek öldürücü ürünlerin balarısı sağlığına olan etkilerini tartışmaktı. Bu söz edilen toplantı ilerideki çalışma grubunu oluşturacağından bu toplantıya Bayer, Ulusal ve Kaliforniya Arıcılık Organizasyonu, Ticari Arıcılar, Arı bilimcileri, Badem Heyeti ve Eyalet Tarım Ofisinden yetkililer katılmıştır.

Arıcılar gerçekçidir

Arıcılar gerçekçi olduklarını vurgulayarak böcek öldürücülerinin böcekleri öldürdüğünü ve aynı zamanda tarımda da kullanılmaya devam edeceğini anladıklarını belirtmiştir. Aynı zamanda arıcılar ortaya konulan verilerin şekerle kaplanmış halini görme yerine, basit olarak her bir kimyasalın iyi, kötü ya da çirkin tarafını öğrenmeyi ve böylece yetiştiricilerle ve böcek öldürücü uygulayanlarla daha akılcı ve bilgilendirici kararlar vermeyi istemektedir. Arıcılar Bayer’e, firma ile kötü olmak istemediklerini sadece birlikte çalışarak çözüm yolu bulmak istediklerini açıkça ifade etmiştir.

Arıcılar şu an geçerli olan böcek öldürücülerin ve yeni üretilen sistemik böcek öldürücülerinin potansiyel öldürücü etkisinin yavru, kraliçe arı doğurganlığı ve erkek arı üzerine test gereksinimlerinin gerçekçi bir biçimde yapılıp yapılmadığı konusundaki çekincelerini ifade etmişlerdir. Bayer bu konuyu belirterek arıcıların endişelerini anladığını ve Çevre Koruma Örgütünün (EPA, Environmental Protection Agency) kriterlerinin arıcıların endişelerini gidermediğini anladığını belirtmiştir. Ayrıca bu toplantıya katılmalarının amacının şeffaflık ve güven konusunda arıcılarla olumlu bir diyalog başlatmak olduğunu belirtmişlerdir.
Buna örnek olarak da MoventoR yeni bir böcek öldürücü hakkında sorular ortaya atılmış ve bu öldürücünün balarısı larvasının yağ sentezini etkilediğini bu yüzden de etiketinde : “Bu ürün nektar ve polende bulunan kalıntılardan dolayı balarısı larvasına potansiyel zehirlidir” ibaresi yer almaktadır. Dr. Fischer etiketin ilk önce konunun kısa bir tanımını yaptığını ve daha sonra çalışmaların detaylarını belirttiğini açıklamıştır. Arıcılar genellikle verilerin tamamının daha az uyarıcı olduğunu düşünmektedir.

Şeffaflık konusu

Arıcılar tarafından yapılan bir şikayet, arılar üzerine olan etkileri araştırılan kimyasalların etkilerinin test edilmesine yönelik araştırmaların yetersiz bir şekilde tasarlandığıdır. Bu yüzden arıcıların sonuçların geçerliliğini kabul etmesi için, testin başlatılmadan önce, Balarısı Danışma Komitesinden Ulusal Arıcılık Birliğinin, Bayer ile ortak çalışarak deneysel tasarımları gözden geçirmesini önermiştir. Bayer bu durumu kabul etmiş ve araştırma projelerinin tasarımı, uygunluğu ve amacı konusunda birbirleri arasındaki iletişim başlamış ve ayrıca arıcılardan ve diğer bilim adamlarından da öneriler ve katkılar ile bu konunun daha geliştirileceği belirtilmiştir.

Gerçekler ışığında tam olarak bilgilendirilen arıcı en az korkak arıcıdır. Bayer Neonikotinoid böcek öldürücüleri konusunda Sıklıkla Sorulan Sorular konusunda bir doküman yanında 30 kadar da makale yayımlamıştır. Dr. Fischer Bayer’in yaptığı araştırmalardaki şeffaflığından dolayı daha olumlu bir halk imajı oluşturma projesi arzusu içerisinde olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda Dr. Fischer şuan ki şeffaflığın az olmasındaki nedenin yani test sonuçlarındaki bilgilerin sunulmamasındaki sebeplerin karşı şirketlerin özellikle de başka bir ülkede ürün hakkında patent alabilecek olmasından kaynaklandığını bildirmiştir. Balarısı Danışma Komitesinin öne sürdüğü Fikri Ürünlerin Korunması olayının anlaşmalarla belirlenebileceği konusu Bayer yetkilileri tarafından olumlu karşılanmıştır. Böyle bir Danışma Komitesinin Bayer ile çalışarak daha uygun ve gerçekçi denemeler tasarlamaları arıcıların güveni ve test sonuçlarına olan inanırlılıklarının artmasına doğru atılan önemli bir adımdır.

Bayer bağımsız araştırıcıların ürünlerini test etmelerini sağlayabilir ve sonuçlarına güvenebilir. Bazı arıcıların bu konudaki soruları yine deneylerin tasarımı ve yeterli olup olmadığı konusunda olmuştur. Dr. Fischer bu konudaki şikayetlerin tamamını not almış ve bir sonraki toplantıda ele alacağını belirtmiştir. Bayer denemelerin tekrarlanması konusunda aksini düşünmemiş hatta gerekli durumlarda denemelerin tekrarlanmasını gerekliyse yapılmasının gerekliliğini belirtmiştir.

Genel anlamda arıcılar bu toplantıyı birbirlerini anlama ve şikayetlerini belirtme açısından yararlı bulmuş, böcek öldürücülerini üreten firmaların bu şikayetleri anlaması gerekliliğini vurgulamıştır, aksine Bayer arıcılara açık ve ürün tescilinde arıcıların katkılarına da açık olduklarını belirtmiştir.

Bayer, Amerika Bal Üreticileri Birliği toplantısına davet edildi

Dr. Fischer, Fresno-Kaliforniya’da yapılacak olan gelecek Amerika Bal Üreticileri Birliği toplantısında üç kimyasal böcek öldürücü üzerine sunum yapmak için davet edilmiştir. Bu üç böcek öldürücü İmidakloprid, Klothianidin ve Movento’dur. Arıcılar aynı zamanda Bayer’e ulusal arıcılık dergileri yolu ile Bayer’in ürünleri konusunda arıcıları tam olarak bilgilendirmelerini tavsiye etmiştir.

Dr. Fischer bireysel olarak herhangi bir kimyasalın balarısı ölümüne yönelik bir “ölüm raporu” olmaması konusunu gündeme getirmiştir. Gerry Miller problemin bölgesel arıcılık yetkililerin sorumluluk almadıkları ve böcek öldürücülerinden dolayı olan ölümleri rapor etmediği ve araştırmadığını açıklamıştır. Bazı eyaletlerde ölümlerin Çevre Koruma Örgütüne (EPA) bildirilmemiştir. Dolayısı ile böcek öldürücüleri üreten firma ya da Çevre Koruma Örgütü veritabanlarına böcek öldürücülerinden dolayı herhangi bir problem olup olmadığını kontrol için baktığında rapor edilmiş gerçek sayıdan çok daha az miktarda olayı görmektedir. Devlet sınırlamaları düşünüldüğünde, eğer veritabanlarında herhangi bir sorun yoksa problemin de olmadığıdır. Dolayısı ile arıcıların kolayca rapor edebileceği bir sayfa ve belki de kendi veritabanlarını desteklemeleri gelecekte olası olabilecektir.

Arıcılar için anlaşılır ve yardımcı etiketler

Arıcılar için arkadaşça bir etiket ve logo çalışması da gündeme getirilmiştir. Ancak, Bayer bu konuda nelerin yasal olarak etikete konulması ya da konulmaması konusundaki çekincelerini dile getirmiştir. Arıcılar Arıcılık için arkadaş canlısı bir logo’nun kullanıcıların (yani arıcıların) dikkatini çekeceğini ya da fazladan bir sayfanın eklenebileceğini bildirmiştir. Bir başka öneri ise Avrupa modeli “En iyi yönetim uygulaması” sözü edilen Arıcılık için arkadaş canlısı logoya bağlanabilir, üreticinin sertifikası ve daha önceki uygulama da eklenebilir. Bunlar yanında diğer kuruluşların Kanada’dan da arıcılar birliği ve arıcıların bu oluşum içerisine girmesi gibi farklı öneriler de yapılmıştır.

Toplantı sonrasında ilk izlenimler böcek öldürücüsü endüstrisi ile arıcıların bir araya gelmesi ve olumlu birer adım atması açısından son derece yararlı olmuştur. Bu yüz yüze toplantıda her iki grup tarafından peşin-hükümlü konuların üstesinden gelmesine yardımcı olmuştur. Hen arıcıların hende Tarımsal-kimyasal endüstrisinin açık ve dürüst bir şekilde bir araya gelip konuları tartışmaları gelecekte daha iyi ilişkiler açısından yararlı olmuştur.

Bu Çalışma Grubuna Katılanlar:

Bayer: Dave Fischer, Veldon Sorenson, Jack Boyne Araştırmacılar: Jerry Bromenshenk ve Colin Henderson ( Montana Üniversitesi), Eric Mussen (Kalifornia Üniversitesi, Davis)
Arıcılar: Zac Browning (Amerika Arıcılık Federasyonu Başkanı), Darren Cox (Amerika Bal Üreticileri Birliği), Gene Brandi, Shannon Wooten, Jeff Anderson, Steve Godlin, Randy Oliver Badem Heyeti: Bob Curtis, Kaliforniya Besin ve Tarım Bölümü: Gerry Miller.



Bu yazı arıcıları olduğu kadar ülkemiz bilim adamlarını da ilgilendirdiği ortadadır. Ülkemizde de Bayer’in ürettiği ve Gaucho isimli ilacın Trakya’da ki ölümlerden sorumlu tutulduğu geçen yıllarda meydana gelen olaylardan biri olup o dönemki Uludağ Arıcılık Dergisi editörleri tarafından bir derleme yazmam istenmiş derlemeyi yazmış olmama rağmen rağmen Bayer’in tarafını tuttuğum gerekçesi ile yazı basılmamıştır. Aslında o zamanda da benim ortaya koymaya çalıştığım konu bu idi ve arıcılar, bilim adamları ve Bayer’in Türkiye sorumlularının bir araya gelerek bu konuyu incelemesi ve gerekirse bir çalışma başlatılması idi. Ancak en kolay yol suçlamak ve araştırma yapmamaktır. Şu ana kadar herhangi bir araştırma sonucu yayınlanmış değildir ve konu da gündemdeki sırasını yitirmiş durumdadır. Halbuki o zamanlarda Bayer Türkiye sorumlusu tarafıma bu tür araştırmalarda her zaman yer alabileceklerini ve gerekli desteği sağlayabileceklerini dile getirmiş olmasına rağmen benim çalıştığım konu olmaması nedeniyle kendilerini bu konuları çalışan gruba yönlendirmiş olmama rağmen herhangi bir çalışma yapılmamış ya da benim haberim olmamıştır.

Gelelim o zamanlardaki duruma, Gaucho isimli ve aktif maddesi İmidakloprid olan bu madde ayçiçeği tohumlarının kaplanmasında kullanılmakta olup o zamanki Trakya balarısı ölümlerinden sorumlu tutulmuştur. Akabinde bu bölgeye yaptığımız ziyarette bu konu ile ilgili herhangi bir kanıta rastlamadık. Hatta arıcılar ve ayçiçeği eken çiftçilerle yapılan toplantılarda bu ilaçtan haberdar dahi olmadığını ve aynı zamanda ziyaret ettiğimiz Zirai ilaçlar satan bir firmadan aldığımız Gaucho’nun aslında Türkiye’de ayçiçeği için tescil edilmediğini ve Türkiye’de kullanımının yasak olduğunu öğrendik bu konu ayrıca Bayer Türkiye tarafından da doğrulanmıştır. Dolayısı ile yazdığım yazıda Bayer’in bundan sorumlu olamayacağını ve araştırması gerektiğini belirtmiştim ki hala bu sözümün arkasındayım nedeni çok açık bu kimyasal ülkemizde ayçiçeğinde tescilli değil dolayısı ile kullanımından sadece kullanan kişi sorumludur başkası değil. Ancak bu böcek öldürücü zararlımı elbette zararlı ve zararlı etkileri hem Bayer hem de Fransa Tarım Bakanlığı tarafından yapılan testlerle belirlenmiş ancak farklı rakamlar ve yorumlar yapılmış. Kısaca belirtmek gerekirse bir ortada sorun var, ama bu ölümleri direk bir kimyasala bağlamanın yanlış olabileceği ve bu konunun tüm tarafları içine alan bir grup tarafından çalışılması gerektiğini yazımda vurgulamıştım. Gerekirse bu yazıyı ileriki zamanlarda bu blogda yayınlayabilirim.

Konu olarak seçtiğimiz bu çalışma son derece önemli bir tartışma. Hele hele ilaçları vurdum duymaz bir şekilde kullanan arıcılarımızın bu konuyu daha dikkatli ve önemseyerek okumalarını tavsiye ederim. Ayrıca bilim adamlarımızın da ileriki zamanlarda bu konuda ortak çalışmalar ile soruna çözüm bulmalarını dilerim.

Saygılarımla,

25 Ocak 2009 Pazar

Arı Kültürü Ocak Sayısı

Merhabalar,
Arı kültürü (Bee Culture) Ocak 2009 sayısı elime ulaştı ve bu sayı hakkında da içeriğini sizlere yazmak istedim kısaca. Hemen derginin başında yine konu arı ölümleri ve Bayer ile arıcıların biraraya geldiği bir yazı ile başlıyor. Burada ele alınan konu Bayer'in ürettiği ilaçların arı ölümlerine sebep olup olmadığı ve neler yapılacağı. İkinci önemli konu ise kendisini yakından tanıdığım Sue Cobey'nin yazısı "Genetik çeşitlilik ve değişimler" konusunu işlenmekte. Kanımca güzel bir yazı olduğunu düşünüyorum. Daha sonra yine dergi yazarları tarafından ele alınan "kokular" sonra "kireç hastalığına detaylı bakış", yine çok çok önemli bir konu "böcek öldürücüleri, arılar ve mum" ki en önemli konulardan biri bu sayıda, sonra "doğal arıcılık", yine güncel bir konu"buz dağının ucu" ki burada KÇB (CCD) bağlı teşhisler ve virüs tespitinde yeni teknolojiler ele alınmakta. İlgi çekici başka bir yazı ise "Nosemayı durdurma" hakkında.
Yine geri bildirimleriniz ile bana dönerseniz size bu yazılardan bazılarını kısaca anlatma imkanı bulabilirim.
Saygılarımla,

Langstroth'un orijinal gözlem kovanı

Merhabalar,

Bir önceki yazı ile son günlerde CCD ve diğer hastalıklar hakkında Joe Traynor’un yazısını aktarmaya çalışmıştır. Biraz kafamızı dağıtalım ve orijinal bir gözlem kovanının nasıl yapıldığına ve ölçülerine verelim. Aslında burada vurgulamak istediğimi yine anlamak isteyen anlayacaktır. Ülkemizde bu kovan sorununu bilmeyen yoktur, bir arılıkta dahi üst üste koyacağınız eşli bir ikinci kat bulma zorluğunu benden daha iyi bilirsiniz. Kovanı değil ama gözlem kovanını ele alarak, en azından küçükten başlayarak doğruları öğrenebiliriz diye düşünüyorum. Bu kadar da olmaz be hoca diyenler çıkacaktır elbette sözüm onlara değil tabiî ki, kendi kovanınızı elbette üretebilirsiniz, bundan doğalı da yoktur. Ancak ölçüler ortada neden derme çatma oluyor bu işler? Biraz daha dikkat! İşte size bir gözlem kovanı resmi, çizimi ve boyutları, burada orijinal boyutları veriyorum (inç olarak), ancak 1 inç 2.54 cm'ye denk geliyor gerini siz arıcıları halleder diye düşünüyorum. Eğer gözlem kovanı yapmak ister ve diğer insanları arıcılığa teşvik etme amacı güdüyorsanız işte size fırsat kolay gelsin.

Orijinal makale:

Sieling P (2008) Langstroth’s original observation hive. December 2008. Bee Culture 136(12): 62-64.

Modern arıcılığın babası sayılan L.L. Langstroth’un çerçeve asma ve arı boşluğu prensibine göre hazırladığı gözlem kovanının bir örneğinin yapılması 150 yıl önceki ağaç işleri ve arıcılığın müteşekkirle karşılanmasını dile getirir. 1800’lü yıllardaki bir marangoz böyle bir projeyi büyük hızarlardan geçirilen parçaların el aletleri ile yapılmasını sağlamışken günümüzde modern bir marangoz çok daha hassas ve modern araç gereçle o eskisi kadar fazla emek harcamadan çok daha güzelin yapılmasını gerçekleştirebilir. Tüm makale bundan ibarettir.Ancak aşağıdaki tabloda verdiğim parçalardan başlamışken belirtilenin 2 katı yapın ki tam ortada bir hata olduğunda yeniden o parçayı yapmak için uğraşmayın. her şeyin doğru gitmesi sonucunda ise herhangi bir sorun olmayacaktır elinizde 2 tane gözlem kovanı olur diğer arıcı arkadaşınız için sanırım süper bir hediye değil mi?














Tanım (Miktar) [Boyut], Taban tahtası (1) [24-5/8” x 4 ¼” x 7/8”],
Kovan tahtası (1) [2 ¼” x 18-5/8” x 7/8”], Kenarlar (2) [1 ¼” x 2 ¼” x 10 7/8”],
Üst kenar şeritler (2) [3/8” x 1” x 20-5/8”], Üst tahta (1) [21-5/8” x 4 ¼” x ½”],
Üst kapak tahtası tutacakları (2) [4 ¼” x 7/8” x ½”], Cam Paneller (2) [9 ½” x 18 ½"],
Arı iniş tahtası (1) [4” x 4 ¼” x ½”], Taban tahtası desteği (1) [4 ¼” x 2” x ½”],
Kovan tutacakları (2) [4 ¼” x 7/8” x ½”]

Daha sonra yazar Peter Seiling basamak basamak tüm parçaların nasıl kesildiği ve birleştirildiğini resimlerle anlatmakta ve sonunda oluşturulan gözlem kovanını belirtmektedir. En sonunda ise tüm bu parçaların bir paket olarak satıldığını ve isteğe bağlı olarak kiraz, ceviz ve meşe ağacından seçeneklerin bulunduğu, gönderme ücreti hariç fiyatının 80 ABD doları olduğunu söylemektedir.

Emin olduğum bir şey ülkemiz arıcılarının bunun daha güzel oymalısını yapacak olmasıdır. Ama vurgulamak istediğim olay ise ölçü olayıdır gerisi hikaye. Umarım sizlerde ileride böyle bir gözlem kovanı üretirsiniz ve benimde bu işte bir katkım olmuşsa ne mutlu bana.

Saygılarımla

24 Ocak 2009 Cumartesi

KÇB (CCD) üzerine düşünceler

Merhabalar,

Zamanla beni anlayacağınızı umduğumdan, amacım ve beni anlayıp yorum gönderenlerin doğrultusunda son yıllarda üzerinde çok konuşulup, tartışılan, çalıştay düzenlenen ve eğer bu ölümler önlenemez ise insanoğlunun az bir ömrü kaldı denilen ve üzerinde benim de Uludağ Arıcılık Dergisinde makale yazdığım bir konu olan CCD ya da Türkçe ismi ile Koloni Çökme Bozukluğundaki son düşünceler Arı Kültürü’nün Aralık 2008 sayısında Joe Traynor tarafından çok derli toplu bir şekilde ele alınmıştır. Sizlere bu makalenin bir özetini aktarmak istiyorum. Aslında bu konu ve ölümler üzerinde siz arıcılara da çok işler düşmekte. Sanırım bunu yazıyı okuduktan sonra daha iyi anlayacaksınız.

Orijinal makale:

Traynor, J (2008) Thoughts on CCD. Bee Culture December 2008, 136(12): 43-44.

Joe Traynor (tozlaşma komisyoncusu) bir çok bilgiyi toplayarak son günlerde Koloni Çökme Bozukluğu üzerindeki düşünceleri el almış ve bir çok farklı görüşü birleştirmeye çalışmıştır.2006-2007 yıllarında ilk defa gündeme geldiğinde birçok farklı sebebi ortaya atılmıştı.

Bunlar

-Birçok bölgedeki kuraklık
-Varroa’nın kontrol altına alınamaması
-Nosema ceranae çok fazla yayılması
-Arının nektar ve polen topladığı bitkiler yerine mısırın artarak tarımda kullanılması
-Peteklerdeki kimyasal madde birikimi
-Yeni ortaya çıkan Neonikotinoid böcek öldürücüleri

Yukarıda sayılanlardan birinin bu hastalığın sebebi olmasıdır iyi bir fikirdir. İki ya da daha fazlasının biraya gelip KÇB sebebi olması ise çok daha iyi bir fikir olabilir. Eğer ilki olsaydı sanırım şimdiye kadar bu hastalığa bir çözüm bulunabilirdi.

Arazi çalışmaları bu hastalığın kısa bir zaman içerisinde bir arılığı tamamen yok edeceğini göstermektedir. Koskoca bir kovanı silip süpürüp geride bir avuç arı ve kraliçeyi bırakması içten bile değildir. Koloni büyüklüğünün bu kadar çabuk düşmesi bir patojenin varlığını göstermektedir bu da Nosema ceranae ya da bir virüs ya da ikisinin bir araya gelip oluşturacağı bir sebepten dolayı olabilir.

Eğer bir virüs KÇB sebep oluyorsa bu yeni süper bir virüs ya da daha önce bilinen Kaşmir, İsraili, DWP, APV ya da bilinen bu virüslerin birinde olabilecek mutasyon sonucu daha kötü bir hale değişen bir virüs olabilir. Henüz nedenini belli değil? Burada yazar güzel bir örnek veriyor. Şöyle ki hedef organizma taşıyıcı ile beraber yaşayabilir ve katlanabilir ancak taşıyıcı hastalığa sebep olan patojeni taşıyorsa o zaman işler değişecektir. Örneğin insan sivrisinekler ile geçinmesini öğrenmiştir ancak bu sivrisinek sıtma etmenini taşıyorsa o zaman işler değişecektir. Balarıları da böyle bir durumla karşı karşıya kalmış olabilir hatta tek bir etmen hem Varroa hem de Nosema ceranae (ki bu da bir çeşit mantar) ile beraber taşınıyorsa çok rahat bir koloniyi alaşağı edecektir. Birçok alanda balarıları bu nispeten yeni olan iki etmenle de uzun bir birliktelik geçirmemiştir. Yukarıda insan için verilen örnek birçok bitki içinde geçerli olup bu etmenlerin ortadan kaldırılması hep taşıyıcıların ortadan kaldırılması sonucu kontrol altına alınmıştır. Dolayısı ile KÇB içinde Varroa ve Nosema ceranae’nin kontrol altına alınması KÇB’nun da kontrol altına alınması demektir. Aynı zamanda bu iki konu yanında KÇB için sebep olarak gösterilen diğer bir durum ise beslenmedir. ABD’de birçok tecrübeli arıcının listesindeki en önemli üç konu beslenme, Varroa ve Nosema ceranae’dir , bundan dolayı arıcıların bu düşüncelerini dikkate almalı ve değerlendirilmelidir.

KÇB’na sebep olabilecek bu üç önemli etmeni detaylı bir şekilde incelemek yararlı olacaktır.

Varroa:

ABD de bilim adamları arasındaki en önemli görüş Varroa kontrol altına alınırsa KÇB’nun kontrol altına alınabileceğidir. İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre nispeten küçük sayılabilecek miktardaki Varroa eğer ortamda bir virüs varsa koloninin ölmesine sebep olabilecektir. Bu çalışmayı yapan bilim adamları 3 yıl boyunca konuyu izlemiş ve daha sonra bir makale dah yazarak çok daha vahim bir durumu bildirmişlerdir. Varroa zaten balarılarında az olan bağışıklık sistemini daha da azaltarak tüm dış etmenlere karşı balarılarını daha da aciz durumda bırakmaktadır.

Nosema ceranae:

San Fransisko-Kalifornia Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada KÇB’luğunu önlemede en önemli olayın Nosema ceranae’yi kontrol altına almak olduğunu bildirmektedir. Yapılan incelemelerde KÇB gözlenen tüm kolonilerde Nosema ceranae’ye rastlanmıştır. Nosema balarısı midesine verdiği zarar ile virüse yardımcı olması söz konusu olup, virüs taşınmasındaki olası rolü ile balarısına verdiği zarar kendi zararından çok daha yüksektir. Şu andaki ortak görüş Nosema ceranae’nin yaklaşık 25 yıldır bizlerle birlikte olduğudur. Son yıllarda Nosema ceranae ile yapılan çalışmaların çoğu İspanya’da gerçekleşmektedir. İspanya’da da Nosema ceranae yaygın olarak bulunmakta ve bir süre önce diğer tür olan Nosema apis’in yerini almaktadır. Bu yer değişim süresi boyunca da KÇB olayları artmaktadır. Nosema apis soğuk-havalarda sorun olan bir etmen olduğundan sıcak bölgelerdeki arıcılar herhangi bir ilaç kullanmazlar. Şu an ise sıcak bölgelerdeki arıcılar dahi Nosema ceranae için ilaç kullanmakta ve koloniler daha sağlıklı olmaktadır. Kışı geçirebilmeleri için Nosema’nın kontrol altına alınması gerektiğine inanmaktadırlar. Nosema sporları boş arıcılık ekipmanlarında aylarca kalmakta olduğu bir gerçektir ve sağlıklı kovanlarda bu ekipmanları kullanılması sonucu sağlıklı koloniler KÇB’na yakalanmaktadır.

Besin:

ABD’de hem bilimsel çevrelerden hem de arıcılar arasında oluşan ortak fikir eğer koloniler ek besinlerle çok iyi beslenirse bu kolonilerin Varroa ve Nosema’ya karşı güçlü olduğu ve bu iki etmene karşı durduğu bilinmektedir. Kolonilerine son derece güçlü beslenme programı uygulayan ve ek besinler ile besleme yapılan kolonilerin daha güçlü olduğu bldirilmekte ve ek besleme ile koloniler güçlendirilmektedir. İnsanlarda da daha yaşlılar gribe daha yatkın olduğu gibi arılarda da daha yaşlı olanlar virüslere karşı daha hassas genç arılar ile taşıdıkları gençlik maddesi “vitellogenin” ile daha dirençlidirler. Dolayısı ile çok iyi beslenen bir kolonide de daha çok genç arılar olduğundan hastalıklara karşı daha dirençlidirler.

Özetlemek gerekirse:

KÇB’luğunun tek etmeni acaba virüsün yayılmasından sorumlu Varroa’mı dır? Yoksa eşit derece de Nosema ceranae’nın taşıyıcılığı mı KÇB’luğundan sorumludur? Kesinlikle bu üçlü virüs, Varroa ve Nosema ceranae olabilir. Elbette beslemeyi de önemsemek gerekir dolayısı ile daha çok genç arı ile kovan daha iyi bir bağışıklığa sahip olacaktır.

Neonikotinoid böcek öldürücüleri:

KÇB’luğuna neonikotinoid böcek öldürücüler sebep olabilir mi? Çok sayıda saygın arıcı bu soruya “elbette” cevabı vermektedir. Ancak şu ana kadar bu ikisi (KÇB-Neonikotinoid) arasında bir kanıt bulunamamıştır. Ancak dolaylı kanıtlar etkileyicidir: bu böcek öldürücüleri hafıza kaybına neden olmakta ve bağışıklık sistemini zayıflatmakta dolayısı ile her iki olayda KÇB’na neden olmakta denilmektedir. ABD ve Kanada ‘da yapılan çalışmalarda bu yeni böcek öldürücülerin kavun ve Kanola tohumlarının kaplanmasında kullanılması karşısında herhangi bir sorun yaşanmamasına rağmen, canlı (arılar) üzerindeki uygulamalarına ait herhangi bir sonuç bulunmamaktadır. Yabanmersini ve keçiyemişinde (kızılcık benzeri bir meyve) 2009 yılında başlatılan ApisM adlı proje ile bu bilinmeyenlere ışık olacağı umulmaktadır. Mükemmel dünyada, arıcıların yeni böcek öldürücülerinin arılara olan zararını test ettireceklerine, Çevre Koruma Örgütü yeni böcek öldürücülerinin arılara olan zararı çalışıldıktan sonra kullanılıp kullanılmamasına izin vermesi gerekmektedir. Bu konu üzerinde çabalar şekillenmekte ve 2009 başında bazı çalışmalar söz konusu olacaktır.

Gelecekte:

Birçok kişi şu anda kullanılan kimyasalların Varroa ve Nosema’yı kontrol ettiğine inanmamakta ve çokça kullanılan kimyasalların ballarda kalıntı bırakması sonucunda da bal pazarında problem yaratacağı üzerine görüşler bildirmektedir. Kesin sonuç, Varroa-Nosema -Virüslere karşı dirençli arıların oluşturulmasıdır. Bu konuda araştırmalar devam etmektedir. Bazı arıcılar birkaç anaarı üreticisinden aldıkları kraliçe arılar ile yola devam etmede şanslıdır. Ancak KÇB problemi devam etmekte ve arıcılık endüstrisi ve arıcıları etkilemektedir. Arıcılar ellerindeki birkaç silahı kullanarak geçici ya da sınırlı etkili koruma sağlayabilmektedir.-------------------

Konu üzerinde son derece güzel bir derleme yapılmış ve sorunun devam ettiği ancak çözümü üzerinde de çalışmaların devam ettiği bildirilmektedir. Ülkemizde ise bu konuda bir çok toplantı yapılmış ve çalışma gruplarının oluşturulması planlanmaktadır. Şahsen bir araştırma için TÜGEM’e başvuru yapmış ve sonucunu beklemekteyim. Özellikle Nosema ceranae konusu üzerine yönelmek ve ülkemizdeki durumunun ortaya çıkarılması için bir proje hazırlamaktayım. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere genetik yapının da değiştirilmesi konusunda da girişimlerde bulunulmuş ve ABD’den bir arıcı bilim adamı ile ortak çalışmalar yapmak üzere girişimlerde bulunmuş durumdayım. Siz arıcılarında yeri geldiğinde yardımcı olacağınızı biliyor ve ümit ediyorum.

Bu yazının siz arıcılarımıza az da olsa katkı yaptığına ve yapacağına inanıyorum. Yine zaman bulabilirsem başka bir konuyu ele almaya çalışacağım.

Saygılarımla,

18 Ocak 2009 Pazar

Amerika Arıcılık Dergisi ve Arı Kültürü

Amerika Arıcılık Dergisi (American Bee Journal) ve Arı Kültürü (Bee Culture) Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlanan arıcılık dergilerinden 2 tanesi olup uzun yıllardır yayınlanmaktadır. Amerika Arıcılık Dergisi 1800'lü yıllardan beri yayınlanan bir dergi olduğunu belirtmeliyim. İleri kayıtlarda sizlere bu dergide çıkan ve ülkemiz arıcılığını konu alan yazılarıda bulmaya çalışacağım. Bir önceki yazıda sizlere amacımın ne olduğunu belirtmiştim yeniden tekrarlamak gerekirse bu dergilere abone olma amacım Dünya arıcılığında neler olup bittiğini takip etmektir. Daha sonra düşününce eğer burada olup biteni bir bolgda toplarsam Ülkemiz arıılarına da az da olsa katkıda bulunurum diye bu blog oluşturulmuştur. Aşağıda iki dergiye ait son sayıların kapak resimlerini bulabilirsiniz.


















Bu bahsettiğim ilk dergi olan Amerika Arıcılık Dergisinde Ocak 2009 sayısında şu yazılara yer verilmiştir.
-5. Karayip Arıcılık Kongresi, -Çatı arıcılığının yükselişi (Selahattin abi Ormanlıya doğru giderken hemen sağdaki evin çatısındaki arılığı hatırlıyormusun), -Varroa kontrolunde pudra şekeri kullanımı, -koloni varroa miktarı belirlemede alkol ile yıkama metodu üzerine makaleler yer almaktadır. Bunlar yanında dergide yazar olanların yazdığı bazı diğer makaleler yer almaktadır.
Bunlar yanında belkide siz arıcıları en çok merakınızı çekecek olan ilanlar kısmı olabilir. Bundan dolayıda sizlere bazı ilanları göstermek istiyorum. Bunların tamamı bu sayı için tozlaşma ile ilgili ilanlar ve bahsedilen rakamları görmenizi ve bu işi ülkemizde dile getirmenizi istiyorum. Arıcıların tozlaşmaya yaptığı katkının da bir gelire dönüşmesi gerektiğini ve son yıllarda az da olsa bazı tohum üreticisi firmaların kovan kiraladığını biliyorum.

Yukarıdaki ilanda 2009 yılı için kovan kirasını görebilirsiniz. Ama kovanın durumu kaç çerçeve olduğu ve ne zaman istendiği yazmakta. Hepsişnde görülen şu en az 8 çerçeve arı ve ücret konusu genelde anlaşmaya bağlı deniliyor ama ücret olanlarda var. Aşağıdaki ilana lütfen dikkatlice bakalım ingilizce olabilir ama herkesin çok iyi anlayacağını biliyorum.

850 güçlü kovanı olan bir arıcı ve Ekim ayında Badem bahçesine getirecek ve her biri için 225 dolar istiyor.
Diğer dergimiz ise Arı Kültürü. Bu derginin ise son sayısı 2008 Aralık ayına ait. Bu dergide köşesi olan iki tanıdık isim var. Birisi ABD de benimde beraber çalıştığım Prof. Dr. Steve Sheppard kendisi arıcılıktaki son gelişmeleri ay ay takip ederek köşesinde arıcılara ulaştırıyor. Diğeri ise 1. Uluslararası Muğla Arıcılık ve Çam Balı Kongresine gelenler tanıştı kendisi ile Prof. Dr. Malcolm Stanford. Aynı diğer hocam gibi kendisi de ABD de arıcılık sorunlarına cevap vermeye çalışıyor. Bu sayıda ele alınan konulara gelince:
-Arıcılık için ağaçlandırma (özellikle maden sahalarında), arı elbisesi tarihçesi, Koloni Çökme Bozukluğu hakkında düşünceler, Langstroth's orijinal gözlem kovanı yapımı, paket arı alımı, arıcılık için suyun önemi,
İşte arıcılarımız için seçtiğim bu yazılardan bana hangisi üzerinde durmamı isterseniz o konuyu detaylıca sizlere anlatacağım. Yukarı da 2 paragraf koyu ile yazılı siz bu ikisinden 1' er konuyu bana yorumlarınızla bildirin . Bende elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışayım.

Saygılarımla,

irfan