8 Mart 2009 Pazar

2009 Şubat sayıları


Merhabalar,

Şubat 2009 sayıları biraz geç gelmişti, birde üstüne diğer işler birikince maalesef bu sayıları anca sizlere ulaştırabiliyorum. Bee Culture (Arı Kültürü) ‘nün bu sayısında arıcılıkta ilkbahar konuları yer alıyor. Bunun yanında yine ilginç konular var elbette. İlk önce Arı Kültürü Şubat sayısındaki yazılara yer vermek istiyorum. Latshaw’ın yenilikçi ve karşılanabilir cihazı ile suni tohumlama, Polen kesesinin kırılması, Polen Gücü, yeniden Kovan Çökme Bozüklüğü, Tozlaşma üzerine, Kanada’da ticari kraliçe üretimi, Politik tozlaştırıcılar, Amerikan Yavru Çürüklüğü, Vitellojenin-balarısı fizyolojisindeki rolü, Kış arıcılığının gerçekleri olarak sıralanabilir. Bu populer yazılar yanında bu sayıdan itibaren Arı Kültürü Arı Kültürünün Bilimi adı altında bilimsel makalelerde yayınlamaya başlamıştır. Bu sayıda 4 adet bilimsel makale yer almaktadır. 1. Varroa kontrolünde kolay erkek yavrunun atılması için geliştirilmiş iki kraliçeli sistem: Kule Kovanlar, 2. Misisippide farklı toprak yapısına sahip iki arılıktaki küçük kovan kınkanatlı (Aethina tumida Murray) populasyonu, 3. Varroa destructor istilasının koloniye kraliçe arı kabulü üzerine etkileri, ve son olarak 4. Küçük kovan kın kanatlısı Aethina tumida Murray (Coleoptera: Nitidulidae) bulunan kovanlarda kışın polen besleme yapılma riski.

Amerikan Arıcılık Dergisi Şubat sayısında ise neler yer almakta, ilk bakışta göze çarpan ve arıcıların hoşuna gidebilecek olan yazılar olarak, Gezginci arıcı, şu an arıcılığa başlamak için iyi bir zaman mı?, Arıclar grubu olarak kraliçe arı üretimi, Pudra şekeri yöntemi varroa kontrolü için, tatlı ve güvenli ama gerçekten çalışıyor mu? Yeni teknoloji arı çipi, yeni yöntemlerle arı bilimi sayılabilir.

Yine tekrarlıyorum eğer yukarıda bahsettiğim yazılardan ben güncel ve önemli olduğunu düşündüğüm bir yazıyı ilerideki günlerde sizlerle paylaşacağım. Sizin fikirlerinizde önemli o yüzden geribildirimde bulunursanız o konudan da kısaca bahsedebilirim.

Saygılarımla…

7 Mart 2009 Cumartesi

Böcek öldürücüleri, arılar ve temel petek

Merhabalar,

Sizlere bu yazıda “Bee Culture, Ocak 2009” sayısındaki “böcek öldürücüleri, arılar ve mum” isimli Jennifer Berry’nin yazısından alıntılar yaparak konuyu özetleyeceğim. Nedeni ise şu geçen haftalar da iki arıcılık toplantısı vardı birisi Zonguldak-Ereğli diğeri ise Sakarya-Hendek’te yapıldı. Yine arıcıların en çok sözünü ettiği konu hangi ilacın kullanılması gerekliliği! Nasıl ve neden sorularından ziyade isim verir misiniz? Bize en iyi ilacı söyler misiniz? Bu yazı işte bu sebeplerden dolayı seçildi. Ayrıca bir bilimsel çalışma kontrollü olarak nasıl yapılır? Sorusuna da bu yazı ile cevap verilmiş olur düşüncesi ile sizlere gerçekten önemli olan bir konuyu aktarmak istiyorum.

ABD Tarım bakanlığından alınan destekle yapılan projede balarılarında kenelerin (varroa) kontrolünde kullanılan ilaçların yan etkilerinin araştırılması konu edinilmiş ve balarısı populasyonlarının büyümesi, bal üretimi, yaşam uzunluğu, ve tarlacılık özellikleri yanında yavru yaşamasına, arıların öğrenmesine ve kraliçe arı kokusuna verdikleri tepkiler araştırılmıştır. Bu çalışmada elde edilen ilk sezon sonuçları tamamlanmıştır.

Çalışmada 6 farklı deneme ve 48 kovan kullanılmıştır. Denemelerde ise Apistan, CheckMite, Mavrik, Taktic, bakır naftalin, ve kontrol grubu (herhangi bir kimyasal yok). Bu denemelerde ilaçlar ilkbahar ve güz uygulanmıştır. Uygulanan aktif kimyasala gelince: fluvalinat (Apistan ve Mavrik), kumafos (CheckMite) ve amitraz (Taktic). Her üç kimyasal Varroa kontrolünde kullanılmakta, ancak Mavrik ve Taktic balarıları için üretilmemiş olmasına rağmen, arıcılar tarafından kullanılmaktadır (Ülkemizde de aynı sorun yaygınca bulunmaktadır).

Çalışmaya başlamadan önce iki önemli konuyu sorgulamak gerekiyordu. İlki çalışmaya temiz temel petekle başlamak gerekliydi ki sonrasında kalıntı miktarlarını düzgün ölçebilsinler. İlk basamakta ticari olarak satılan temel peteklerin analizi yapıldı. Ancak ilk kötü sonuç burada ortaya çıktı, ABD de ilk 5’teki firmalardan alınan ve analiz edilen temel peteklerde kumafos, fluvalinat ve amitrazın parçalanmış haldeki kalıntıları tespit edilmişti.

İkinci basamakta ise cesaret edilip “kimyasal kullanmadığını ve temiz olduğunu” bildiğimiz arıcı dostlarımıza temel petek ya da ham mum sorduk. Bunun sebebi bu arkadaşların hiçbir şekilde ilaç ya da kimyasalı kullanmaması idi. Onların örnekleri de analiz edildikten sonra maalesef yine belirlenebilir düzeyde kumafos, ya da parçalanmış hali kumafoz ozon ve fluvalinat tespit edildi. Bu miktarlar her ne kadar küçük olursa olsun, bize temel petekler ya da mum içerisinde bu kimyasalların varlığını bildiriyordu (Acaba Ülkemizde durum nedir hiç merak eden var mı?).

Fakat bu temiz olduğunu bildiğimiz ve hiç kimyasal kullanmayan arıcılara bu kimyasallar nasıl gelmişti? İki fikir öne sürebiliriz. Birincisi yakın komşu arılıktaki kimyasal uygulama yapılan kovan arılarının aynı bahçede tarlacılık yapması sonucu kimyasalı çiçeklere bırakması ve temiz arılıktaki kovanlardan çıkan arıların bu çiçekleri ziyareti sonucunda bu kimyasalları alıp kovanlara getirmesidir. İkinci fikir olarak ise bu kimyasalların temel petekler ile birlikte gelmesi olasılığıdır. Her iki temiz arıcı arkadaşımızda temel petekleri ticari firmalardan almaktadır.

Bu şekilde araştırıcılar temiz mum kaynağı bulmak için ABD’den Brezilya’ya kadar yol almış ve toplanan peteklerin incelenmesi sonucunda yukarıdaki kimyasallar değil ama başka bir sürü farklı kimyasal tespit edilmiştir. Sonunda mum aramayı sonlandırmışlar ve çıtalara yaklaşık 1.27 cm (1/2 inç) genişliğinde mum püskürtülmemiş plastik başlatıcılar koymuşlar ve çıtalara 4 adet tel çekerek örülecek olan peteği sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Geri kalan işi arılar son derece güzel bir şekilde yerine getirmişlerdir. Ancak araştırıcıların karşılaştığı yegane sorun eğer kovan belli açılarla eğildiği zaman örülen petekler diğer çıtalarla birleştiğinde sorunlar yaşandığı da araştırıcılar tarafından birdirilmiştir.

İkinci önemli konu ise Varroa durumunun sorgulanmasıdır. 6 uygulama grubundan 4 tanesine ilaç uygulaması yapılmış ve diğer ikisi bakır naftalin ve kontrol grubunda herhangi bir ilaçlama yapılmamıştır. İlaçlama yapılanlar kolonilere hem ilkbaharda hem de sonbaharda kimyasal uygulama yapılmıştır. Bu kolonilerde kontrol altına alındığı düşünülen varroa diğer iki kolonide ise inanılmaz artacak ve sonucu etkileyebilecektir. O yüzden kimyasal olmayan bir uygulama yaparak varroayı kontrol etmek gerekmektedir. Hemen kimyasal olmayan bir uygulama olan pudra şekeri yöntemi uygulamaya geçilmiştir.

Her pudra şekeri uygulaması sonucunda yapışkan kağıtlar da alt tahtaya sürülerek düşen Varroa sayısını kaydetmişlerdir. Kimyasal uygulaması yapılan kolonilere ise etikette belirtildiği üzere ilkbahar ve sonbaharda uygulama yapılmıştır. Kasım ayında kumafoz, fluvalinat ve bakır naftalin verilen kovanlarda çok ilginç bir şekilde varroa sayısı ekonomik sınırın çok ama çok üzerinde çıkmıştır.

Yazının bundan sonraki yaklaşık bir sayfalık kısımda ise yazar yukarıda test edilen ilaçların özelliklerinden bahsetmekte ve kimyasal yapıları, zararları gibi konuları işlemektedir. Bu adı geçen kimyasalların tamamı zararlı ve böcek öldürücüdür. Hatta bazıları Mavrik ve Taktic bir çok yararlı böceklerinde ölmesine neden olmaktadır. O yüzden bu kısımları geçip daha çok arılarla yapılan çalışma sonuçlarını vermeye devam edeceğim. Özellikle de diğer çalışmalarda elde edilen sonuçları aktaracağım..

Bu tür bir çalışmanın yapılmasındaki en önemli amaçlardan birisi arıcılar arasında kraliçe arılardaki sorunlardan (kraliçe gözü -ana yenileme- üretimindeki artış ve ayrıca bazı kolonilerin de kendi kraliçelerini üretememe durumu gibi) dolayı araştırmacılar kullanılan kimyasal maddelerin (kumafos ve fluvalinat) kraliçe ve erkek arılar üzerindeki yan etkilerini araştırmaya başlamışlardır.

1999 yılında Rinderer’in grubu Apistan (varroa ilacı, etken madde fluvalinat) ilacının erkeklerin yaşamında %9.4’lük bir azalmaya neden olduğunu tespit etmiş bunun dışında da diğer negatif etkiler bulunmuştur. Bu kötü etkiler birey ağırlığındaki düşüş, mukus bezleri ve sperm kesesi ağırlığının azalması, ayrıca sperm sayısındaki azalma olarak sayılabilir.

2002 yılında ise ABD’de bir grup bilim adamı değişik konsantrasyondaki kimyasallara (fluvalinat ve kumafos) maruz bırakılan mumlarda yetiştirilmiş kraliçe arılardaki etkileri araştırmıştır. Araştırmada alınan ilk sonuç yüksek dozlardaki konsantrasyonlarda yetiştirilen kraliçelerin ağırlıklarının istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azalmış olduğu görülmüştür. Her ne kadar arıcılar hiçbir zaman bu kadar yüksek dozda kimyasallar kullanmayacak olmasına rağmen, arıcıların yanlış kullanımdan dolayı kolonilerde çok yüksek dozlarda bu kimyasalların varlığı ve sürekli bu ilaçların kullanılmasından dolayı bu yüksek konsantrasyonlara ulaşmak söz konusudur. Aynı araştırıcılar kumafos’un diğer yan etkilerini de araştırmışlar ve kraliçe gelişimi sırasında vücut ve yumurtalık ağırlıklarının düşük olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca kovanda kraliçe gelişimi sürerken bir kumafos çubuğunun kovana verilmesi, alışılmadık davranışlara ve fiziksel anormalliklere dolayısı ile de yüksek derecede ölümlere sebep olmuştur. Bu araştırma ve diğerlerinin sonucuna göre şu kanıya varılmıştır: kovanda kraliçe gelişimi sürerken koloninin kimyasallara maruz bırakılması kraliçe sağlığına istatistiksel olarak anlamlı negatif etkiler yaratmaktadır.
2 yıl sonra aynı tipte bir çalışma tekrar edilmiş ve belirli konsantrasyonlarda kumafos kraliçe gözlerine verilmiştir ve kraliçe gelişmesini tamamlamaya bırakılmıştır. ABD’de geçerli limit olan 100mg/Kg kumafoslu gözlerde büyüyen kraliçelerin %50’si kovan tarafından kabul edilmemiştir. Kimyasal dozu 10 kat arttırıldığında ise (1000mg/Kg) oluşan kraliçelerin hiçbirisi kovan tarafından kabul edilmemiştir. Burada kumafos’un yaptığı etki üzerine iki düşünce yer almaktadır.

Birincisine göre kimyasal arıdan arıya kovana yayılmakta ve arılardan hemşire arılara kadar gelmekte, direk zehir ile temasa halinde olan kraliçeye bakımdan sorumlu bu hemşire arılar, bu zehiri algıladıkları anda gelişmekte olan kraliçe gözünü imha etmekte ya da eğer bakire kraliçe oluşmuşsa onu da dışarı atmaktadırlar. Ya da ikinci görüşe göre kumafos direk olarak kraliçe gözü inşa edilen mum içerisine girmekte ve arılar bu kimyasalı algıladıkları anda kabul etmemektedir.

Dr. Collins yukarıda anlatılan çalışmayı bir ileri basamağa götürmüştür. Yaptıkları çalışmada kraliçenin gelişeceği mum gözleri bilinen kumafos konsantrasyonlarına (0-1000mg/Kg) maruz bırakılmıştır. Daha sonra genç arı larvaları bu gözlere aktarılmış ve gelişimini tamamlaması beklenmiştir. Daha sonra hücreler çiftleştirme kutularına 21 gün süreyle bırakılmış ve sonrasında 6 ay süre için üretim kovanlarına aktarılmıştır. Ya da aktarılmayan kraliçeler disekte edilip sperm kesesi çiftleşme başarısı için incelenmiştir. Kumafos’lu hücrelerde yetiştirilen kraliçelerin ağırlıkları daha düşüktür. 1000 mg/Kg kimyasala maruz bırakılan hücrelerde yetişen kraliçelerin biri hariç tamamı gelişimini tamamlayamamıştır. 100mg/Kg kumafos’a maruz kalmış kraliçelerin %50 sinden fazlası kovana kabul edilmemiştir. 6 ay sonra kovanlarda hala bulunan kumafos’lu hücrelerde yetişmiş kraliçe sayısı %75 azalmıştır.

Sadece kraliçeler değil, aynı zamanda erkek arılarda kimyasaldan etkilenmişlerdir. Yapılan bir araştırmada bu kimyasalların erkek arıların ürettiği spremlerin canlılığı konu edinilmiştir. Reçetedeki kullanma dozuna (kumafos) gelişimi süresince maruz bırakılan erkeklerde eşeysel olgunluk istatistiksel olarak azalmış, sperm canlılığı örneklemenin yapıldığı altı hafta boyunca azalmıştır.

Bu noktada arıcılık tarihimizde (ABD arıcılığı), fluvalinat ve kumafos belli bir amaç görmüş olabilir. Varroanın başlangıç yıllarında kolonilerin nasıl öldüğü ve kimyasal kullanılmadan arıcılık yapılamadığını hatırlayabilirsiniz. Bununla beraber zaman içerisinde araştırıcılar, arıcılar ve de arılar Varroayı ya da diğer bitleri azaltmanın metotlarını bulmuşlardır. Yukarıdaki yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı gibi bu kullanılan ilaçların tamamı arılarımıza zarar vermektedir daha başka kanıta ihtiyaç var mıdır? Hasta, küçük, incecik kraliçelerin acemi ve yeteneksiz erkekler ile çiftleşmesi sonucunda koloninin kraliçeyi hasta yeni bir kraliçe ile değiştirmesi hiç kimsenin kovanlarında istemeyeceği bir olaydır.

Arılarda kullanılan kimyasallarla ilgili çalışmalar devam etmektedir ve sonuçlar alındıkça yazıları buralarda görebilirsiniz.

Kıssadan hisse henüz kesin bir çözüm olmadığına göre bu kimyasal ilaçların kullanımı elbette devam edilecektir, herkes kendi düşüncesi ölçüsünde bu ilaçları öyle ya da böyle kullanılacaktır. Ancak makalede de sözü edildiği gibi fazla kullanım, yanlış kullanım ya da çok kullanırsam daha iyi olur gibi düşünceler maalesef yukarıda ortaya konulan sorunları da beraberinde getirmektedir.

Ümit ediyorum ki bu yazı arıcılara bazı bilgiler vermiştir.

Bir daha ki konuda buluşmak üzere…

Saygılarımla,